YERLİ, 1 KELİME, İÇERİDEN

Türlü türlü şey gelir insanın aklına.. Çok genişmiş kapsamı deriz ama tahmin etmeyiz cevabın ‘’sevgi’’ olduğunu..
Genlerimize serpilmiştir hissiyatı yerlidir bu yüzden, tanırız. Tek bir kelime yeterlidir onu anlatmak için rahatlarız. İçimizden en derinden gelen bir sorumluluktur sahip olmak bu yüzden hassasız.. Sevgi işte bu kadar içimizden gelirken neden hala dünya kötü bir yer diye sorarız..
İşte bu yüzden biz çocuklarımıza ilk olarak ‘’sevginin’’ ne olduğunu anlatmak, yaşatmak istiyoruz.
Yalnızca insana mı duyulur bu sevgi? Hayır.. Gelişimsel olarak önce kendimize yani ‘’ben’’e. Özellikle 2-3 yaşta ‘ben’i severiz. Hatta hayran kalırız. O kadar kusursuz bir sevgidir ki davranışlarımız değişir, inatlaşırız. Bu yaşta oyuncaklarımız çok kıymetlidir artık hatta birinin ‘ver de şu şapkanı bir de ben takayım’ demesi felakettir. Nasıl yani? Benim şapkamı.. benden başka biri mi takacak?! İşte koltuk altında oyuncağını saklayarak ,bakışları tedirgin, her an bir tehlike var edasıyla vücudunu oyuncağına siper etmiş kahraman çocuklarımızın tek mücadelesi sevdiği oyuncağının alınmaması, sevgiden mahrum kalmamasıdır.. Nesne sevgisi yoğun yaşanır.. İnsana bağlanmanın yanı sıra nesnelere bağlanmalar yaşanır..
3-6 yaşta ise farklı bir korku başlar.. Kızlar babayı kaybetmekten korkarken erkeklerin anneye düşkünlüğü hat safhadadır.
‘’ Ne oldu yahu bu çocuğa? Benle yatıyor benle kalkıyor. Bir çocuğu sokakta sevsem dudaklar hemen büzüşüyor hele annesine/babasına sarılmaya kalksam ortalık kızılca kıyamet.. ‘’ cümleleri gelir kulağımıza gelir. Biliriz ki bu dönem elektra ve oedipus komplekslerine aittir. Anneye ve babaya olan sevgimiz o kadar yoğundur ki cinsiyet karmaşasında işleri biraz zorlaştırır.. Elbette çözülecektir ancak çocuklarımızın tüm derdi yine sevgi ve sevdikleridir..
İşte bizde, çocuklarımızın tüm ihtiyacının oyun ve sevgi olduğunu bilerek bunu temel almalıyız. Onları ve ihtiyacı olan sevginin türlerini tanımalıyız. Yalnızca insana değil, nesnelere, sınıfımıza, ailemize, büyüklerimize, küçüklerimize, hayvanlara, bitkilere, güzel ülkemize, değerlerimize,doğaya..güneşe..aya..yağmura..buluta.. ‘’Biz’’e ait olana ve ‘’Biz’’e ait olmayana saygı duymayı sevgi göstermeyi tohumlarımızın arasına sıkıştırmalı büyütmeliyiz.
Bir hayvanın başını okşayarak hayvanlara,
Bir çiçeğe su vererek, yaprağını okşayıp günaydın diyerek bitkilere,
Sabahları yolda gördüğümüz kişilere selam vererek insanlara,
Sokakta gördüğümüz bir çöpü kutusuna atarak doğaya,
Oynadıktan sonra yerine güzelce koyarak ve kırmadan oynayarak oyuncağımıza(nesnelere) ve üzerindeki emeğe, sevgi göstermeyi öğreterek ,diğer tüm basit ama önemli adımlarla dünyada ki en önemli işimizi yapmalıyız..
Çocuk yetiştirmek için ruhumuzu büyütmeliyiz. Çünkü büyük bedenlerdeki küçük ruhlar kaybolurken küçük bedenlerdeki büyük ruhlar bizi koruyacaktır..Bunun için en önemli besin kaynağı sevgiyi öğretmektir. Sevgi nedir? Neden seviyorum? Neden sevmiyorum? Diye sorabilmektir..
Sevginin hüküm sürdüğü bir dünyada, tüm kötü giden işlerin yeni gelen nesilin ruhuyla beslenmesi temennisiyle;
Sevgi ve Saygı dilerim…
Büşranur PARLAKTAŞ
İpekböceği Anaokulu
Eğitim Koordinatörü & Çocuk Gelişimci
